22 Mart 2011 Salı

İlk Ayrılık, Tavşancık ve Minik Yavrusu

İlk ayrılık ne zormuş... Rüya dünyaya geldiğinden beri, hatta gelmeden önce, daha ilk hücresi oluştuğundan beri hep birlikteydik biz. En uzun ayrılığımız on iki saat sürmüştü, o da işe başladıktan sonra, mecburiyetten. Bırakın ayrı ülkelerde bulunmayı, ayrı odalarda bile uyumamıştık daha hiç. Ne kadar da korkutucu geliyordu kulağa... Ağladığında (ağladığımda) ona sarılamamak, gece uykulu gözlerle onu emzirememek, onun hakkı olan sağdığım sütleri bile ona değil Londra kanalizasyonuna göndermek. Korkuyordum, beni unutmasından, bana küsmesinden, döndüğümde emmekten vazgeçmesinden, ben yokken ilk dişini çıkarmasından, ilk kez emeklemesinden çok korkuyordum. Onu terkettim sanacak diye çok korkuyordum. Neyse ki bu korkularımın hiçbirisi gerçek olmadı, ama ağlaya ağlaya gittim Londra'ya iş gezisine... Ne zormuş ilk ayrılık....


Ayrılma Anksiyetesi sadece bebeklerde olur diye biliyordum ben. Değilmiş, annelerde de olurmuş, bunu anladım. Sabiha Paktuna Keskin'in "Anne İş'te" kitabında anlattığı küçük bir tüyo geldi Londra'dayken aklıma. Anneye çocuğundan ayrılırken ona somut bir şey bırakmasını öğütlüyordu Sabiha Paktuna Keskin. Herhangi bir şey... Çocuğun kafasında anneye ait somut bir iz bırakıp yeniden kavuşacaklarını hatırlaması için. Londra'da bir mağazada gezerken bir oyuncak çıktı karşıma, bir tavşan ve kucağında oturmuş minicik bir ayıcık, yavrusu kıvamında. Yavrusu tavşana bir iple bağlı, ipi çekince tatlı bir müzik çalıyor, ve ip kısalıp ikisi tekrar birleşince müzik sona eriyor. İşte dedim, işte bizim ayrılık oyuncağımız, somut izimiz bu olacak. Bugün bu şirin oyuncağı alacağım ve dönünceye kadar ona bakıp Rüya'yı hatırlayacağım,kavuşma anımızı hayal edeceğim. Ve sonraki ayrılıklarımızda da Rüya'ya vereceğim bu oyuncağı, ben dönünceye kadar sıkı sıkı sarılsın, ona baktıkça beni hatırlasın diye.







İşte bu tavşan benim tatlı kızım, kucağımdaki minik şirin yavru da sensin. Bak, ipi çekip tavşanla ayıcığı ayırsak da müzik bitince ip kısalıyor ve tavşan minik yavrusuna geri dönüyor. İşte bizim ayrılıklarımız da böyle kısa sürecek ve zamanı gelince müzik bitince aynı bu oyuncak tavşancık ve minik yavrusu gibi kavuşacağız biz de meleğim. Seni çok seviyorum! Ayrılıklarımız hep kısa olsun!

4 Şubat 2011 Cuma

Küçük Yıldızım

Serviste eve dönüş yolculuğu... Kulağımda müziğim karanlık uzun yollarda evin yolunu tutmuş Rüyam'a kavuşmak için can atıyorum. Ve o an Madonna giriyor lafa... Tatlı bir melodiye eşlik eden şarkı sözleri beni Rüya'ya götürüyor. Dinliyorum, dinliyorum, tekrar dinliyorum... Dinlemeye doyamıyorum... Evet evet biliyorum, Madonna bu şarkıyı benim için, benim Rüya'ya söylemem için yazmış... Bu bizim şarkımız...

Küçük Yıldızım'a... Kelebeğim'e...

* LITTLE STAR *

Never forget who you are
Little Star
Never forget how to dream
Butterfly

God gave a present to me
Made of flesh and bones
My life
My soul
You make my spirit whole

Never forget who you are
Little star
Shining brighter than all the stars in the sky
Never forget how to dream
Butterfly
Never forget where you came from
From love

You are a treasure to me
You are my star
You breath new life
Into my broken heart

Never forget who you are
Little star
Never forget how to dream
Butterfly

May the angels protect you
And sadness forget you
Little star
May goodness surround you
My love I have found you
Little star
Shining bright





21 Ocak 2011 Cuma

İlk Öpücük

14 Ocak 2010 Cuma akşamı saat 19:30… Tatlı Rüya’mla alt açma masasında birbirimize oyunlar yapıyoruz. Ben her zamanki gibi onu öpüyorum, öpüyorum, öpüyorum, sonra kokluyorum, ısırıyorum, tekrar öpüyorum. Ama bu sefer bir farkla… Şeker kızım da beni öpüyor!  Evet, evet öpüyor! Önce emin olamıyorum ama başka bir şey olamaz bu… Ağzını hafif açıp yanağıma kondurduğu sulu öpücüğün ardından bir de gülücük geliyor. Kızımdan bana ilk öpücük… Prensesin öpücüğüyle prense dönüşen kurbağa gibiyim ben de sanki… Rüya büyüdükçe ben de büyüyorum. Yaptığı her yenilik beni de yeniliyor. Daha olgun, daha sabırlı, daha sevecen, daha anlayışlı birine dönüşüyorum. Ve Rüya büyüdükçe sanki daha çok “anne” oluyorum ben… Sadece doğurmak değil çünkü anne olmak. Asıl annelik boş bir kumaş parçasına sabırla oya işlemek gibi minicik bir iğneyle… Desen ortaya çıktıkça mutluluğun kat kat artıyor, gözlerindeki yorgunluk yerini en parlak ışıltılara bırakıyor.

İlk öpücük, oturma çalışmaları, eller ve ayakların keşfi, kahkahalar, kolları bacakları sallayarak gülerek sevinmeler, tanıdıkları yabancılara tercih etme, hehehuu heyuu diye şarkı söylemeler, konuşma çalışmaları… İşte altıncı ayın bitişi ve bize getirdikleri…

Koskoca altı ay geride kaldı… Daha yeni doğmuştun sen Rüya, kulağımda hala doğumdaki ilk ağlayışın… Seni bana getirdiklerinde başına ilk öpücüğü konduruşum… Şimdi sen beni öpüyorsun. Ne çabuk büyüyorsun kızım, ne güzel büyüyorsun. Beni ben yapan bir sürü güzel desen işliyorsun sen de bana farkında olmasan da… Teşekkürler tatlım, kızım olduğun için, büyürken beni de büyüttüğün için, bana yaşattığın her mutluluk için sonsuz teşekkürler…